• Corpus Denetim ve Yeminli Mali Müşavirlik A.Ş.
  • SPORCULARIN DÜŞÜK ORANLI VERGİLENDİRİLMESİNİN SOSYAL DEVLET AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

    SPORCULARIN DÜŞÜK ORANLI VERGİLENDİRİLMESİNİN SOSYAL DEVLET AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

SPORCULARIN DÜŞÜK ORANLI VERGİLENDİRİLMESİNİN SOSYAL DEVLET AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Öz

Gelir Vergisi Kanunu’nun 61/1-6’ncı bendinde sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatlerin de ücret sayılacağı düzenlenmiştir. Ancak, sporcu ücretlerinin vergilendirmesine yönelik olarak Kanun Koyucu genel düzenlemeden ayrılarak ligin statüsüne göre farklılaşan sabit oranlı vergileme rejimini benimsemiştir. Bu durum, sosyal devlet kavramı çerçevesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilgili maddeleri de göz önünde bulundurularak makale içinde işlenmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Futbol, Sporcu, Adalet, Ücret, Sosyal Devlet, Anayasa

1. GİRİŞ

27 Kasım 2012 tarihli Hürriyet gazetesinin spor bölümünde “Dakikada 7 bin TL kazandı” başlığıyla verilen bir haberde şu ifadeler yer almaktaydı: “Gerek sakatlık gerekse formsuzluğu yüzünden Krasiç sarı lacivertli forma ile 11 maça çıktı ve 308 dakika sahada kaldı. Maç başı ve garanti ücretler ile şu ana kadar 1 Milyon Euro kazanan futbolcunun oynadığı her dakikanın kulübe maliyeti 3.200 Euro yani 7 bin 300 lira oldu.”

Yine 27 Kasım 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haberde; Eti Bakır Samsun İşletmesi'ndeki amonyak tankı kapağının çökmesi sonucu 5 işçinin hayatını kaybettiği belirtilmekteydi.

Maç oynamadan sakatlanan Krasiç ile ağır iş koşullarından dolayı ölen işçiler arasındaki ortak özellik her birinin gelirleri üzerinden aynı oranda vergi alınmasıdır.[1] Bu makale, bu eşitliğin eşitsizliğini sorgulamak için kaleme alınmış olup; ülkemizde spor pazarının en önemli payına sahip olan futbol üzerinden konu işlenmiştir.

2. ÜCRET GELİRLERİNİN VERGİ KANUNLARI KARŞISINDAKİ DURUMU

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 55’inci maddesine göre; ücret, emeğin karşılığıdır ve devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alacaktır. Çalışanların adaletli ücret elde etmelerine ilişkin devlete pozitif ödev verilmesi, diğer gelir unsurlarına nazaran ücretin emek-yoğun bir gelir unsuru olmasından ileri gelmektedir.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 61’inci maddesinde ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmıştır. Ücretlerin vergilendirilmesinde temel yöntem tevkifat usulüdür. Bu yöntemde, hizmet erbabına nakden veya aynen ödeme yapan ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinde sayılan kişi ve kuruluşlar, ödeme yaptıkları esnada gelir vergisini kesmektedir. Kesilen vergi, ücret geliri elde edenlerin nihai vergisi olup istisnai durumlar haricinde ücret geliri elde edenler beyanname vermezler. Bu sebeple, kayıt dışı ücret ödemeleri hariç, hizmet erbabının ücreti üzerinden kesilen vergilerin hazineye aktarılmasında vergi kaybı minimaldir.

2012 yılında gelir vergisi toplam vergi gelirinin %20,3’ünü teşkil etmektedir. 2012 yılındaki gelir vergisi hasılatının % 91,02’si stopaj yoluyla alınmış olup, bu durum, beyana dayanan gelir vergisi, ticari ve mesleki kazanç sahiplerinin ödedikleri geçici verginin toplamı ile basit usulde ticari kazanç beyan edenlerin ödediği verginin toplam gelir vergisi hasılatının % 10’unu geçmediğini göstermektedir.[2]

Yine 2012 yılında, gelir vergisi hasılatının % 91,02’sini oluşturan stopaj yoluyla alınan vergiler içinde ücret gelirleri üzerinden alınan verginin payı %66,23’tür. Asgari ücretlilerin gelirleri üzerinden stopaj yapılmak suretiyle hazineye aktarılan vergi, stopaj yoluyla tahsil edilen gelir vergisinin %53,97’sini oluşturmaktadır. [3]

Ücret gelirini, tevkif suretiyle alınan diğer vergilerden ayıran özellik artan oranlı bir vergilendirme rejimine sahip olmasıdır. Keza, Gelir Vergisi Kanunu’nun 103’üncü maddesinde 2014 yılı için ücret gelirleri üzerinden yapılacak tevkifat oranları aşağıdaki gibi belirlenmiştir:

“11.000 TL'ye kadar

% 15

27.000 TL'nin 11.000 TL'si için 1.650 TL, fazlası

% 20

60.000 TL'nin 27.000 TL'si için 4.850 TL, (ücret gelirlerinde 97.000 TL'nin 27.000 TL'si için 4.850 TL), fazlası

% 27

60.000 TL'den fazlasının 60.000 TL'si için 13.760 TL, (ücret gelirlerinde 97.000 TL'den fazlasının 97.000 TL'si için 23.750 TL), fazlası”

% 35

Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunu’nun 61/1-6’ncı bendinde sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatlerin de ücret sayılacağı düzenlenmiştir. Ancak, sporcu ücretlerinin vergilendirmesine yönelik olarak Kanun Koyucu genel düzenlemeden ayrılarak ligin statüsüne göre farklılaşan sabit oranlı vergileme rejimini benimsemiştir. Öyle ki, Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 72’nci maddesinde aşağıdaki düzenlemeye yer verilmiştir:

“31/12/2017 tarihine kadar sporculara yapılan ücret ve ücret sayılan ödemelerden aşağıdaki oranlarda gelir vergisi tevkifatı yapılır.

a) Lig usulüne tabi spor dallarında;

1) En üst ligdekiler için % 15,

2) En üst altı ligdekiler için % 10,

3) Diğer liglerdekiler için % 5,

b) Lig usulüne tabi olmayan spor dallarındaki sporculara yapılan ödemeler ile milli sporculara uluslararası müsabakalara katılmaları karşılığında yapılan ödemelerden % 5.”

(2) Bu ödemeler üzerinden 94 üncü madde kapsamında ayrıca tevkifat yapılmaz. Bu gelirler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler dolayısıyla beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye dahil edilmez.”

Böylece, süper ligde oynayan ve yıllık 250.000 TL kazanan bir futbolcunun geliri üzerinden sabit %15 oranı kullanılarak vergi hesaplanacakken; aynı geliri kazanan ve ücretli statüsünde olan bir doktorun geliri üzerinden %35’e varan oran kullanılarak vergi hesaplanacaktır.

Dahası, asgari ücret geliri elde edenler için 2014 yılında toplamda vergi matrahı 11 bin 245 TL olup, dolayısıyla 11 bin TL’yi aşan kısım yüzde 20 oranında vergilendirilecek ve Aralık 2014’te asgari ücretlinin ücreti 12.28 TL azalacaktır.[4] Yani, süper ligde oynayan bir futbolcunun geliri üzerinden Aralık 2014’te %15 oranında vergi tevkif edilecekken; asgari ücretli bir işçinin geliri üzerinden %20 oranında vergi tevkif edilecektir.

3. VERGİ ORANI FARKLILAŞTIRMASI VE AYIRMA İLKESİ

Vergilendirme yetkisi, devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanabilir. Devlet, kamu hizmetlerinin görülmesi için gereksinim duyduğu mali kaynakları vergilendirme yetkisini kullanarak karşılar.[5] Verginin toplanacağı kaynaklar ise o ülkedeki siyasi idarenin tercihlerine bağlıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73’üncü maddesinde; “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” ifadelerine yer verilmiştir.

Kamu giderlerini kimin ne kadar karşılayacağını belirleyen temel ilke mali güçtür. Vergilendirmede, hukuksal durumun aynılığını belirleyen temel ölçü mali güçlerin ay­nılığıdır. Hukuksal durumdaki farklılık ise mali güçteki farklılıktır. Yani mali gücü aynı olanlar "eşit du­rumda" olanları, mali gücü farklı olanlar da "eşitsiz durumda" olanları ifade eder[6]. Böylece, Mali güce göre vergilendirmenin, verginin adaletli ve dengeli dağılımını sağlayacağına inanılır.[7] Oysa, mali güce vergilendirmenin vergi adaleti ve eşitlik ilkelerine aykırı düştüğünü, gelirlerin yalnızca niceliğine değil kaynağına bakılması gerektiğini ileri sürenler de mevcuttur.[8]

Mali güce göre vergilendirmenin gelir vergisi sistemimizdeki yansıması artan oranlı vergi tarifesidir. Nitekim, gelir vergisi sistemimiz düal (ikili) sistem diyebileceğimiz bir tarife yapısına sahiptir. Bunlardan ilki, artan oranlı tarife olup istisnalar dışındaki tüm kazançların vergilendirilmesinde kullanılır. İkinci tarife ise tek bir orandan ibaret olup daha çok sermaye kazançlarının veya tasarrufların vergilendirilmesinde kullanılır. Mesela, bazı menkul sermaye iratları ve telif kazançları ödemelerinde tek bir stopaj oranı mevcuttur.

Böylece, gelir vergisi sistemimiz, istisnai durumlar hariç, gelirin; emek, sermaye veya emek sermaye karışımı bir kaynağa bağlı olmasına bakılmaksızın artan oranlı vergilenmesini öngörmüştür. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde belirlenen gelir vergisi tarifesini değiştiren kararının[9] gerekçesinde; Anayasa’nın “Ücrette Adalet Sağlanması” başlıklı 55. maddesi ile ücreti, diğer gelirlerden farklı olarak özel şekilde düzenlediğini ve bu düzenlemede ücretin özellikli ve “ayrık durumunu” gözeterek, devlete “adaletli bir ücret” için tedbir alma görevi vermek suretiyle koruma altına aldığını belirtmiştir. Mahkeme, Anayasa’nın 73. maddesindeki “mali güç” ilkesi ile 55. maddesindeki “adaletli bir ücret elde etme” ilkesini bir arada değerlendirerek, ücret gelirlerinin ücret dışında elde edilen gelirler ile aynı oranda vergiye tabi tutulması ve hiçbir önlem alınmadan ücrette azalmaya neden olacak şekilde yükseltilmesinin, “adalet” ilkesini de zedeleyeceği sonucuna ulaşmıştır. Böylece ücret gelirlerinin diğer gelirlerden farklı vergilendirilmesi gerektiği (ayırma kuramı) vurgulanmıştır.

Ücret gelirlerinin diğer gelirlerden farklı oranlarda vergilendirilmesi görüşü, Gelir Vergisi Kanunu’nun 103’üncü maddesinde 6009 sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle yapılan değişiklikle hayat bulmuştur. Ancak ücret gelirlerinin kendi içinde farklı oranlarda vergilendirilmesi, yalnızca sporculara özel olarak çıkarılan Gelir Vergisi Kanunu’nun geçici 72’inci maddesi ile benimsenmiştir. Bu maddede vergilendirmeyi belirleyen ilke mali güçten mesleki duruma taşınmıştır. Bu durumun mali gücün ötesinde eşitlik ilkesi karşısındaki durumu da tartışılmalıdır.

Genel eşitlik ilkesinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi'nin yerleşik kararlarına göre, vergilendirmeye ilişkin olarak eşitliği bozduğu iddia edilen kural haklı bir nedene dayanmakta veya kamu yararı amacıyla yürürlüğe konulmuş ise, bu kuralın eşitlik ilkesini zedelediğinden söz edilmemektedir[10]. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklarla, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanı­larak kanunlarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz[11]. Burada Anayasa Mahkemesi, vergilendirmede eşitlik ilkesi bakımından farklı hukuksal durumların haklı nedenini, “hukuksal yapı veya nitelik farklılığı”[12], “vergi konusunda nitelik farklılıkları”[13], “kamu yararı”[14], “mali politika, sosyal ve ekonomik kimi teknik gerekler[15] gibi sebepler olarak ele almaktadır. Değişen ihtiyaçlar ya da koşullar doğrultusunda bunlara yenileri ilave edebileceği gibi bazıları da çıkarabilecektir.

O halde, sporcuların diğer ücretlilere nazaran farklı statüde vergilendirilmesini sağlayabilecek haklı sebepleri tartışmak gereklidir.

4. SPORCU ÜCRETLERİNİN FARKLI STATÜDE VERGİLENMESİNİN OLASI “HAKLI SEBEPLERİ”

4.1 Devlete Verilen Anayasal Ödev

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 59’uncu maddesinde; “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur” hükmüne yer verilmiştir.

Bu maddenin gerekçesi, sağlık hizmetlerinin bir parçası olan beden sağlığının spor yaptırarak korunmasıdır. Nitekim, sporun kitlelere yayılması ve buna yönelik olarak spor tesislerinin yaygınlaştırılması bu amacın teminine yarayacak araçlardan en etkinidir. Sporun geliştirilmesi, sadece fiilen spor yapanlara değil, seyircileri için de eğitici ve sağlık kurallarına uygun bir ortamda yaşamaya sevk edici etkilerinden dolayı devletçe ele alınması gereken bir konudur.

Anlaşılacağı üzere, madde ile yapılmak istenen bireylerin sağlıklı yaşamaları için onları spora teşvik etmektir. Nitekim, fiziken ve ruhen sağlıklı olmanın yolu beden eğitimi ve spordan geçmektedir. Gelişmiş ülkelerin sportif başarılarının temellerinde tıp ve laboratuvar araştırmaları aktif rol oynasa da okullarda yapılan beden eğitimi derslerinin ve eğitmenlerinin de yadsınamaz rolleri vardır.

Avrupa Komisyonu’nun Eurydice Raporu’na göre, beden eğitimi sadece fiziksel becerilerin geliştirilmesine indirgenemez, çünkü sosyal, duygusal becerileri, bilişsel süreçleri, motivasyon ve ahlaki unsurları da içinde barındıran geniş bir beceri yelpazesini kapsamaktadır. Bu nedenle hemen hemen bütün ülkeler gençlerin fiziksel, sosyal ve kişisel gelişimlerini ana amaç olarak kabul etmiştir. Beden eğitimine ayrılan öğretim süresi ilköğretim ve genel ortaöğretim kademelerinde karşılaştırıldığında, Türkiye’de 24-35 saat arasında değişiklik gösterirken, Fransa ve Avusturya’da 102-108 saat arasındadır.[16]

Sporcuların salt düşük oranda vergiye tabi tutulmasının sporun ve sporcunun gelişimine ve başarısına katkı sağladığını söyleyebilmek güçtür. Nitekim, 2012 Londra olimpiyatlarında Türkiye, 2 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya kazanarak madalya sıralamasında 32. sırada oldu. Ancak atlet başına altında Türkiye 39. sırada (57 atlete 1 altın), atlet başına madalyada ise 68. sırada (23 atlete 1 madalya) yer almaktadır.[17]

Vergi oranındaki farklılık, sporun geliştirilmesi amacıyla yapılan bir düzenleme olmaktan ziyade sporculara ama özellikle futbol piyasasına tanınan bir ayrıcalıktır. Bu sebepledir ki, özellikle bir dönem Avrupa’da yıldız olan futbolcular futbol yaşamının emeklilik günlerinde düşük vergi oranları avantajı sebebiyle Türkiye’yi seçmektedir. Tersinden bakıldığında ise, Türk futbolculardan Avrupa’ya transfer olan oyuncu sayısı parmakla sayılabilecek kadar azdır. Dahası, bir Avrupa ülkesinde doğan veya yetişen pek çok Türk asıllı futbolcu Avrupa’nın değişik ülkelerine ve Türkiye’ye ihraç edilmektedir.

Yazının devamında futbolun ileri düzeyde olduğu Avrupa ülkelerindeki vergi oranlarına yer verilecektir. Türkiye ile bu ülkeler arasındaki vergi oranı farklılığı bile, sporun geliştirilmesinin ve sporcuların başarısının vergi oranlarıyla bir bağlantısı olmadığını gösterecektir. Mesele, alt yapı, tesisleşme, planlı hareket etme ve uzmanlaşmaya dayalı bir sistem üzerine kurulu olmaktan ibarettir.

Son olarak, eğer futbolcuların daha düşük oranda vergiye tabi tutulması Anayasanın 59’uncu maddesinin gereği olsaydı, aynı sebeple teknik direktör ve antrenörlerin de düşük oranlı vergiye tabi tutulması gerekirdi. Zira Anayasanın ilgili maddesi sporcunun değil sporun geliştirilmesine yöneliktir ve teknik heyet de sporun en önemli parçalarından biridir. Oysa, teknik direktörler artan oranlı vergi tarifesine tabidirler.

Dolayısıyla, sporcuların performans gösterdiği ligi esas alan sabit oranlı vergi tarifesinin Anayasa’nın “sporun geliştirilmesi” ne ilişkin 59’uncu maddesi ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayıp 73’üncü maddede ifade edilen mali güce göre vergilemeye aykırı bir düzenlemenin haklı nedenini oluşturmamaktadır.

4.2 Futbol Ekonomisi

İngiltere’de başlangıçta bir hobi olarak başlayan futbol, son 50 yıldaki yaşanan gelişmelerin etkisiyle sadece bir spor dalı olmaktan çıkmış, büyük bir sektör haline gelmiştir. Futbolun endüstriyel bir süreç içine girmesiyle, giderek devasa boyutlara ulaşan kulüp bütçeleri, bu rekabet ortamında futbol kulüplerini şirketleşmeye yöneltmiştir. Ancak bu gelişme, futbolun ulaştığı yeni boyutun kaçınılmaz sonuçlarından birisidir. Çünkü endüstriyel bir niteliğe bürünen futbolda, sadece bilet satışı ve maç günü gelirleri gibi klasik gelirlerin yerini medya yayın gelirleri, sponsorluk, ticari ürün satışı ve reklâm gelirleri gibi daha farklı nitelikte gelirler almaya başlamıştır.[18]

Futbol endüstrisine yapılan yatırımlar, yalnızca kulüpler ve futbolcularla sınırlı kalma boyutunu aşmıştır. Eğlence sektörü, medya sektörü, müşterek bahis sektörü, spor malzemeleri sektörü, ulaşım sektörü, turizm sektörü, dolaylı ve doğrudan futbol endüstrisindeki gelişmeleri izlemekte ve yararlanmaktadır. Aynı şekilde dünyada pek çok medya kuruluşu futbol endüstrisi ile yakından ilgilenmeye başlamıştır.

Futbol, aktif yapılan bir spor olmanın yanında, büyük kitleler tarafından seyredilen bir oyun olarak da önemlidir. Yalnız stadyumlarda artan seyirci sayısı açısından değil, televizyonu başında milyonlarca kişinin aynı anda bir maçı seyretmesi düşünülecek olursa, medya endüstrisi açısından ne kadar önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Çağdaş toplumsal yaşam futbolun şahsında sportif ilgilerin benimsenmesi çerçevesinde belirginleşmektedir. O nedenle giderek artan ilgi futbolun başlı başına bir sektör haline gelmesinde etkili olmuştur.[19]

Diğer sektörleri ve kitleleri etkileyen[20] bir spor dalını teşvik etmek amacıyla, bu oyunun en önemli parçası olan sporculara ve dolayısıyla kulüplere yönelik vergisel avantajlar getirilmesi bu sektörü canlı kılmak adına önemli bir yoldur. Ancak, salt geniş bir kitlede etkiye sahip olması, sportif faaliyetleri icra edenlerin daha az vergilenmesinin haklı nedeni olamaz.

Avrupa’nın en büyük ve en başarılı 4 futbol ülkesinde futbolcuların vergilendirilmesi kısaca aşağıda belirtilmiştir.[21]

İngiltere’de 2013 yılı gelir vergisi tarifesi 2790 pound’a kadar %10 ile başlayıp, 150.000 pound’un aşılması durumunda %45 olarak uygulamaktadır. Üst ligler de oynayan futbolcular da genelde bu rakamın üzerinde kazanmaktadır. Futbolculara özel bir vergileme rejimi uygulanmamaktadır.

İspanya; İspanya’da 2005 yılında, özel bir vergi düzeni olan Beckham Yasası (TheBeckhamLaw) yürürlüğe girmiştir. Bu özel düzenleme ile ülkeye gelen yabancı çalışanlar (workers) için (sadece futbolcular değil), 01/01/2004 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere %24 sabit oranlı vergilemeye tabi olmuşlardır. Fakat, İspanya’da uygulanan bu sistem 2010 yılında terk edilmiş ve İngiltere’nin İspanya ile eşit koşullarda rekabet etmelerini sağlayacak yeni sistem uygulanmaya başlanmıştır. İspanya’nın 2013 yılı gelir vergisi tarifesine göre 17.707 Euro’ya kadar %24,75 vergi ödenirken, 300.001 Euro’dan fazlası için %52 vergi uygulanmaktadır.

Almanya; Alman vergi sistemi 2001 ve 2008 yıllarında kapsamlı reformlar geçirmiştir. Bu reformlar, genel olarak kişiler ve kurumlara uygulanan vergi oranlarının düşürülmesi ile ilgilidir. Kişiler için artan oranlı vergi tarifesi uygulayan Almanya’da, 8.130 Euro’ya kadar oran %0, tarifenin en alt dilimi %14 oranında, en üst dilimi %45 (Bekarlar 250,731 €’nun fazlası için, çiftler 501,462 €’nun fazlası için) oranında vergilendirilmektedir. Ayrıca gelir vergisinden sonra bireylerin gelirleri üzerinden, %5,5 oranında dayanışma vergisi (solidaritytax) ve %8-%9 oranında kilise vergisi (churchtax) alınmaktadır.

İtalya; 2013 yılı gelir vergisi tarifesi 15.000 Euro’ya kadar %23, 75.000 Euro’dan fazlasına ise %43 oranında vergi uygulamaktadır.

Yukarıda belirtilen liglerde oynayan ve ortalama 10 milyon TL’ye tekabül eden bir gelir elde eden futbolcu; Türkiye’de aynı geliri elde eden futbolcudan 3 kattan fazla vergi ödemektedir.

Buradaki amaç, futbolcuların sadece %15 stopaja tabi tutulduğu ülkemizde, devletin vergi kaybını ortaya koyması bakımından bir karşılaştırma yapmaktır. Görülmektedir ki, devletin burada vazgeçtiği kamu geliri, olması gerekenin yarısından fazladır. Diğer ülkelerde hesaplanan vergi borcu rakamları ile karşılaştırıldığında da ortaya çıkan sonuç, devletin spor ve sporcuyu teşvik etme amacından uzaklaştığı ve ülkemizin profesyonel futbolcular için adeta bir vergi cenneti haline geldiğidir.[22]

Kamu harcamaların finansmanında en büyük payın vergi gelirlerinde olduğu göz önüne alınırsa, spor alanındaki vergi kayıpların önlenmesi, vergi oranlarının optimal seviyesinin belirlenmesi önemli bir hal almıştır. Futbol sektörü konusunda Türkiye’ye oranla çok daha büyük etki alanına sahip olan Avrupa ülkelerinde futbolcu gelirleri Türkiye’nin aksine yüksek oranda vergilenmektedir. Dolayısıyla, futbolun etki alanı, futbolcuların vergi oranlarının daha düşük olmasının haklı nedenini teşkil edemez.

5. SOSYAL DEVLET İLKESİ VE MALİ GÜCE GÖRE VERGİLENDİRME

Sosyal devlet ilkesi çok yönlü siyasal bir kavramı ifade etmektedir. Bu nedenle de bu ilkenin herkesin üzerinde anlaştığı kapsayıcı bir tanımını vermek zordur[23]. Bu ilke, genel olarak, kişilerin sosyal durumlarını iyileştirmeyi, onlara insanca bir yaşam düzeyi sağlamayı ve sosyal güvenliğe kavuşturmayı kendisi için bir ödev bilen devleti ifade etmektedir. Sosyal devlet, kişinin doğuştan sahip olduğu yaşama hakkını onurlu bir biçimde sürdürme, maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisini kullanmasını sağlar. Sosyal devletin görevi, güçsüzleri koruyarak sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır.[24]

Sosyal devlet ilkesi, esas itibariyle hukuk devletinin bir ileri aşamasıdır[25]. Hukuk devleti, kanun önünde eşitliği benimsediği halde, sosyal devlet bunu aşarak sosyal adalete uygun fırsat eşitliğini ve kişilerin ulusal gelirden adil bir pay almalarını gözeterek sosyal sınıflar arası dengeyi sağlamaya çalışır[26].

Nitekim Anayasa Mahkemesi de, sosyal hukuk devletini, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren, kişilerin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişiyle toplum arasında denge kuran, esnek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün gü­venlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşa­ması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve milli gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hu­kuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet olarak tanımlamıştır[27].

Sosyal devlet ilkesi, devleti aktif bir rol üstlenip gerektiğinde ekonomiye müdahale ederek vatandaşlarının insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamalarını sağlamak adına gelir ve servet dağılımının adilane olmasının adıdır. Eşitlik ilkesini bozar bir biçimde kimi vatandaşlar lehine düzenlemeler yapılması, aslında “dezavantajlı” olan bu kişilerin eşitliğe kavuşmasının başka türlü mümkün olmaması gerçeğine dayanır.

Aslında bu durum, 20. Yüzyıl başında geçerli olan ve verginin yalnızca devletin üstlendiği güvenlik hizmetinin finanse edilmesi amacına yönelik olduğunu ileri süren liberal devlet anlayışından; dengeli ekonomik kalkınma, gelir dağılımı, bölgesel eşitsizlikler ve farklılıkların giderilmesi gibi daha farklı amaçların gerçekleştirilmesinde vergiyi bir araç olarak kullanan sosyal devlet anlayışına geçişin bir sonucudur. Böylece, sosyal devlette, liberal devletten farklı olarak; vergi politikası “bulduğun gibi bırak” anlayışını terk etmektedir.

Nitekim, 1982 Anayasasının 2. maddesinde devletin nitelikleri arasında Türkiye’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Bunun gereği olarak vatan­daşlarının insan onuruna yaraşır bir şekilde hayat sürmelerine destek verecek olan bir devlet, gelir dağılımındaki adaletsizlikle de mücadele edecek ve bunları gerçekleştirmek içinse kullanacağı araçlardan biri vergi olacaktır. Bu bağlamda, Anayasanın 73. maddesinin ikinci fıkrasında vergi yükünün adaletli ve dengeli bir biçimde dağılımı öngörülerek
eşitlik ve hukuk devleti temelinde maliye politikasının sosyal amacı vurgulanmıştır.

Bu anlamda, Anayasanın vergi toplarken devlete koyduğu kısıt, Anayasa’nın 73’üncü maddesinde belirtildiği üzere mali gücü göre vergilendirme yapılmasıdır. Burada vergilendirmede, hukuksal durumun aynılığını belirleyen temel ölçü mali güçlerin ay­nılığıdır. Hukuksal durumdaki farklılık ise mali güçteki farklılıktır. Yani mali gücü aynı olanlar "eşit du­rumda" olanları, mali gücü farklı olanlar da "eşitsiz durumda" olanları ifade eder[28]. Dolayısıyla “neye göre eşit” sorusunun cevabı “mali güce göre eşit”tir[29].

Mali güce göre vergilendirme ise, verginin kişilerin ekonomik ve kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke, mali gücü fazla olanın, mali gücü az olana oranla daha fazla vergi ödemesi gereğini belirler. Mali gücün tanımı, Anayasa'da bulunmamakla birlikte, genellikle ödeme gücü anlamında kullanılmaktadır. Kamu maliyesi yönünden ise gelir, servet ve harcamalar mali gücün göstergeleridir. Verginin mali güce göre alınması aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin uygulama aracıdır.

Vergide eşitlik ilkesi, yükümlülerin vergi ödeme güçleri dikkate alınmak suretiyle vergilendirmenin yapılmasını öngörür. Başka bir deyişle, kişilerin genel vergi yüküne kendi ödeme güçlerine göre katılmalarıdır. Bu durumda, Anayasa'da öngörülen verginin "mali güce göre ödenmesi", "herkesin vergi ödemesi" ilkesiyle birlikte vergilendirmede adalet ve eşitlik ilkesine uygunluğu gösterir ve sosyal devletin en etkin uygulama aracını oluşturur. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı bu ilkelere uyularak sağlanır. Vergide eşitlik ilkesi, mali gücü aynı olanların aynı, mali gücü farklı olanların ise ayrı oranda vergilendirilmesidir.[30]

Sosyal devlet vergilendirme açısından, hukuk devletinden farklı olarak dağıtıcı adalet (dikey adalet) sorunuyla ilgilenmektedir. Anayasa açısından bakıldığında hukuk devleti ve sosyal devlet anlayışları birleştirilmiş ve sosyal hukuk devleti olarak ifade edilmiştir.

Yatay adalet, benzer durumda olanların eşit işleme tâbi tutulmasını; dikey adalet ise eşit durumda olmayan, farklı şartlar taşıyan kişilere eşitsizlikleri oranında farklı davranılmasını ifade etmektedir. Bu bakımdan, hukuk devleti yatay adalet kavramına tekabül ederken, sosyal devlet dikey adaleti karşılamaktadır. Yine yatay adalet, hukuk devletinin kanun önünde eşitlik ilkesi ile ilişkili olduğu ölçüde şeklî adalete ilişkin bir nitelendirmedir. Dikey adalet ise sosyal devletin çıkışı noktasını mevcut eşitsizlikler oluşturduğu için bunları dengelemek anlamında maddî içeriksel bir ilke olarak karşımıza çıkar.[31]

Tüm bu teorik bilgilerden sonra pratik bazı bilgiler verelim. Türkiye’deki en büyük 3 kulübün futbolcularına 2013-2014 sezonunda ödeyeceği toplam bonservis bedeli 227.3 milyon Euro, yani yaklaşık 659 milyon TL’dir.[32] Öte yandan, eşi çalışan ve iki çocuğu olan bir asgari ücretli 2014 yılında (asgari geçim indirimi düşürüldükten sonra) aylık 48.58 TL, yani yıllık yaklaşık 580 TL vergi ödemektedir.[33] Eğer Türkiye’de sporcu ücretleri için de artan oranlı tarife geçerli olsaydı (%35 oranında vergilendirme yapılsaydı); yukarıda verilen tutarın brüt tutar olduğu varsayımıyla dahi fazladan alınacak olan vergi 131 milyon TL civarındadır. Yani, eşi çalışan ve iki çocuğu olan yaklaşık 225.862 asgari ücretliden toplamda yıllık alınan vergiye eşit tutardır.

O halde, sporcuların diğer ücretliler gibi artan oranlı vergi tarifesine tabi tutulması, mali güce göre vergilendirmenin gereği olduğu gibi, sosyal refahın eşit durumda olan sporcular lehine paylaşılmasına da mani olacaktır. Her ne kadar mutlak tutar bağlamında futbolcuların gelirleri üzerinden daha fazla vergi tahsil ediliyor olsa da; gelirleri düşük olanların yüksek olanlara göre her birim gelirden daha fazla marjinal fayda sağladığı varsayıldığında; yüksek gelir grubundakilerin düşük gelir grubundakilerle en azından aynı oranda vergiye tabi tutulması toplumsal refahı da arttıracaktır. Nitekim, futbolcularla aynı geliri elde eden diğer meslek grubundaki kişiler için de artan oranlı vergi tarifesi söz konusudur. Bu durum, Anayasanın 73’üncü maddesinin vergilendirme yetkisine koyduğu mali güce göre vergilendirme yapılması kısıtının da gereğidir.

Ayrıca, Anayasanın 55’inci maddesinde ücretin emeğin karşılığı olduğu belirtilmiş ve devlete ücretin adaletli dağıtılması için pozitif bir görev verilmiştir. Eğer, emek ile ücret adaletsiz bir şekilde dağıtılıyorsa, yukarıda bahsedilen sosyal devlet, egemenlik yetkisine dayanarak yaptığı vergi tahsilatını daha fazla emek gösterenler lehine kullanmalıdır. Bu durum, Anayasanın 73’üncü maddesinde belirtilen vergi politikasının sosyal amacı ile de uyumludur. Anayasanın 55’inci ve 73’üncü maddeleri sosyal devlete, eşitsiz durumda olan kimi dezavantajlı vatandaşlar lehine düzenlemeler yapmasını salık verirken; sosyal devlet futbolcular özelinde sporcu zümresi lehine bu pozitif görevi kullanmıştır. Devletin sosyal olmadığı bir durumda dahi en azından Anayasanın 10’uncu maddesi gereği futbolculara diğer ücretliler karşısında bir ayrıcalık tanınmaması gerekirdi.

6. SONUÇ

özelinde sporcular ile diğer ücretlilerin gelirleri üzerinden tevkif edilen vergi oranları sosyal devlet, mali güce göre vergilendirme ve adalet kavramları çerçevesinde makale içinde işlenmiştir. Sporculara düşük oranlı vergi ayrıcalığın tanınması, Anayasada öngörülen sosyal hukuk devleti amacına hizmet etmekten ziyade, ülkeyi özellikle futbol piyasası konusunda vergi cenneti haline getirmektedir. Bu durum, gerek yeni Anayasa hazırlanırken gerekse Gelir Vergisi Kanun tasarısı yasalaşırken dikkate alınmalıdır.

KAYNAKÇA

Avrupa Komisyonu Eurydice Raporu: “Avrupa’daki Okullarda Beden Eğitimi ve Spor”, AB Yayın Ofisi, 2013.

Başaran, Funda, “Artan Oranlı Vergi Tarifesi Verginin Mali Güçle Orantılı Olmasının Zorunlu Bir Sonucu mudur ?” Prof.Dr. Adnan Tezel’e Armağan, M.Ü Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, İstanbul 2000.

Batırel, Faruk, “Türkiye’de Gelir Vergisini Kim Ödüyor?”, Vergi Dünyası, Ağustos 2013.

Çağan, Nami, “Vergilendirme Yetkisi”, İstanbul, Kazancı Hukuk, 1982.

Kabataş, Yaşar, “Futbol Endüstrisi ve Futbolcu Transfer Ücretlerinin Muhasebeleştirilmesi”, Vergi Dünyası, Eylül 2010.

Maliye Hesap Uzmanları Derneği, "Beyanname Düzenleme Kılavuzu", Mart 2014.

Tozukanamış, Engin, “Yeniden Paylaşım, Vergilendirme ve Adalet”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2012.

Yaltı Soydan, “Vergi Adaleti Kavramında Soyuttan Somuta: Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarını Eşitlik, Özgürlük ve Sosyal Devlet Kavramları ile Okumak”, Vergi Sorunları Dergisi, Ağustos 1998.

www.anayasa.gov.tr

www.sporekonomi.com

www.muhasebetr.com

[1] Yılın ilerleyen zamanlarında işçiler daha yüksek oran üzerinden vergi ödeyebilmektedir.

[2] Ömer Faruk BATIREL, “Türkiye’de Gelir Vergisini Kim Ödüyor?”, Vergi Dünyası, Ağustos 2013.

[3] BATIREL, a.g.e

[4] Cem kılıç, 17.02.2014 tarihli Milliyet Gazetesi Köşe Yazısı

[5] Mualla ÖNCEL, Ahmet KUMRULU, Nami ÇAĞAN, “Vergi Hukuku”, Ankara, Turhan Kitabevi, Ekim 2009, S.33.

[6] Billur Yaltı SOYDAN, “Vergi Adaleti Kavramında Soyuttan Somuta: Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarını Eşitlik, Özgürlük ve Sosyal Devlet Kavramları ile Okumak”, Vergi Sorunları Dergisi, Ağustos 1998, s.104

[7] Anayasa Mahkemesi’nin, 12.11.1991 tarih ve E.1991/7, K.1991/43 sayılı Kararı (23.07.1992 tarih ve 21293 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[8] Çağdaş vergileme anlayışı, yükümlülerin mali güçlerinin gelirlerinin yalnız niceliğine değil, aynı zamanda kaynağına bakılarak saptanmasını gerekli kılar. Bu görüşe göre, tutarları aynı da olsa, emek gelirleriyle sermaye gelirleri mali güç açısından aynı kabul edilemez. Emekle elde edilen gelirlerin, sermayeden sağlanan aynı miktar gelire göre daha düşük oranda vergilendirilmesi görüşü, emek gelirlerinin insanın sağlığına ve yaşamına bağlı olması, bu gelirler nedeniyle ödenen vergilerin yansıtılmaması, emek gelirlerinde vergi kaçakçılığının söz konusu olmaması düşüncelerinden kaynaklanmaktadır. Sermaye gelirlerinin daha yüksek oranda vergilendirilmesi verginin mali güce göre ödenmesi ve vergi adaleti ilkelerinin gereğidir. (Anayasa Mahkemesi’nin 19.03.1987 tarih ve E.1986/5, K.1987/7 sayılı Kararı’nda Yılmaz ALİEFENDİOĞLU’nun şerhi, 12.11.1987 tarih ve 19362 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[9] Anayasa Mahkemesi’nin, 15.10.2009 tarih ve E.2006/95, K.2009/144 sayılı Kararı (08.01.2010 tarih ve 27456sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[10] Anayasa Mahkemesi’nin, 27.06.1995 tarih ve E.1994/90, K.1995/22 sayılı Kararı (10.08.1995 tarih ve 22370 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[11]Anayasa Mahkemesi’nin, 15.08.1995 tarih ve E.199522, K.1995/37 sayılı Kararı (16.12.1997 tarih ve 23202 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[12] Üretim ve dağıtım alanında etkinlik gösteren işletmelerle bankalar, sigorta şirketleri ve özel finans kurumlarının ekonomik, mali ve hukuki yapılarındaki farklılık nedeniyle bunların farklı oranlarda vergilendirilmeleri Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır. Bu gerekçeler serbest meslek mensupları ile yukarıda sayılan alanlarda faaliyet gösteren yükümlüler arasındaki vergi oranlarının farklılığı için de geçerlidir.”(Anayasa Mahkemesi’nin, 13.07.1995 tarih ve E.1994/85, K.1995/32 sayılı Kararı, 28.09.1996 tarih ve 22771 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[13] Yasakoyucu, anayasal kurallara uymak koşuluyla gelir, servet ya da harcamanın vergilendirilmesinde konulara, nitelik veya miktarlara göre kimi değişik ölçüler getirilebilir. Gelir unsurlarına göre ayrı yükümlülükler ve oranlar belirleyebilir. Ekonomik denge vergisi, kurumlar vergisi yönünden yükümlülerin 1994 takvim yılında vermeleri gereken yıllık ve özel beyannamelerdeki matrahlar üzerinden %10 oranında ödenecektir. Söz konusu yükümlüler, sonuç olarak 1993 yılı kazançları üzerinden %46 yerine %56 oranında vergi ödeyeceklerdir. Bu nedenlerle, ekonomik denge vergisinin kurumlar vergisi yükümlülerine ilişkin hükümlerinde Anayasa’nın 73’üncü maddesinde belirtilen mali güce göre vergilendirme ilkesine aykırılık görülmemiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin, 06.07.1995 tarih ve E.1994/80, K.1995/27 sayılı Kararı, 02.02.1996 tarih ve 22542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[14] Yasa'nın genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, deprem nedeniyle oluşan ekonomik kayıpların giderilmesi ve toplumsal dayanışmanın sağlanması gibi sosyal ve ekonomik koşulların zorunlu kıldığı nedenlerle, ek vergi getirilmesinde kamu yararının gözetildiği açıktır. 1998 yılına ait Gelir ve Kurumlar Vergisi hesaplanırken mükelleflerin özel durumları ve mali güçleri gözetilmiş olduğundan, dava konusu kuralla getirilen aynı yıla ilişkin ek vergilendirmede, mali güce göre vergilendirme ve vergi yükünün adaletli dağılımı ilkelerinin esas alınmadığı ileri sürülemez. (Anayasa Mahkemesi’nin, 28.03.2011 tarih ve E.1999/51, K.2001/63 sayılı Kararı, 29.03.2002 tarih ve 24710 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[15] Türkiye’deki serbest bölgelerin diğer ülke serbest bölgeleriyle rekabet edebilecek bir iktisadi yapıya sahip olabilmesi için bu bölgelerde vergi, resim, harç, gümrük ve kambiyo mükellefiyetlerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı ve bu hükümden serbest bölgelerde faaliyet gösteren yerli ya da yabancı girişimcilerin hepsi yararlanacağı cihetle anayasanın eşitlik ilkesinin ihlal iddiası yerinde değildir. Yatırım ve üretim safhalarında Bakanlar Kurulu’nca uygun görülen teşvik tedbirlerinden de yine bölgede faaliyette bulunacak işletici kuruluşlarla kullanıcıların hepsi yararlanacağına göre ortada anayasanın eşitlik ilkesine aykırı düşen bir yön bulunmamaktadır. Yeni kurulan bir serbest bölgenin bölgeler arası rekabette kendisini koruyabilmesi, ayakta kalabilmesi için ülkeye sağladığı yararlar karşılığı orada faaliyet gösteren bir müteşebbisin vergi ve benzeri yükümlerden muaf tutulması Kanuna dayanmış olmak koşuluyla mümkündür. (Anayasa Mahkemesi’nin, 06.10.1986 tarih ve E.1985/21, K.1986/23 sayılı Kararı, 14.03.1987 tarih ve 19400 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

[16] Avrupa Komisyonu Eurydice Raporu: “Avrupa’daki Okullarda Beden Eğitimi ve Spor”.

[17] http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/08/120814_olympics_gold.shtml, Erişim: 02.09.2014

[18] Yaşar KABATAŞ, “Futbol Endüstrisi ve Futbolcu Transfer Ücretlerinin Muhasebeleştirilmesi”, Vergi Dünyası, Eylül 2010.

[19] KABATAŞ, a.g.e.

[20] 1932’den 1968’e kadar Portekiz’e hükmeden Antonio Salazar, “Ülkeyi 3 F ile yönettim: Futbol, Fado ve Fiesta” demiştir.

[21] Vergi oranlarına ilişkin bilgiler Ersan ÖZ’ün 04.12.2013 tarihli “Futbolcuların Vergi Cenneti: Türkiye” adlı köşe yazısından alıntılanmıştır. http://www.muhasebetr.com/

[22] ÖZ, a.g.e

[23] Nami ÇAĞAN, “Vergilendirme Yetkisi”, İstanbul, Kazancı Hukuk, 1982. s. 190.

[24] Anayasa Mahkemesi’nin, 12.11.1991 tarih ve E.1991/7, K.1991/43 sayılı Kararı, 23.07.1992 tarih ve 21203 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[25] SOYDAN, a.g.e, s.110.

[26] ÇAĞAN a.g.e, s. 190.

[27] Anayasa Mahkemesi’nin, 18.02.1985 tarih ve E.1984/9, K.1985/4 sayılı Kararı, 26.06.1985 tarih ve 18793 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[28] SOYDAN, a.g.e. S. 104.

[29] Funda BAŞARAN, “Artan Oranlı Vergi Tarifesi Verginin Mali Güçle Orantılı Olmasının Zorunlu Bir Sonucu mudur ?” Prof.Dr. Adnan Tezel’e Armağan, M.Ü Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, İstanbul 2000. S. 92.

[30] Anayasa Mahkemesi’nin, 06.07.1995 tarih ve E.1995/4, K.1995/28 sayılı Kararı, 02.02.1996 tarih ve 22542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[31] Engin TOZUKANAMIŞ, “Yeniden Paylaşım, Vergilendirme ve Adalet”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 1, 2012, S. 123.

[32] http://www.sporekonomi.com/2014/07/besiktas-fenerbahce-ve-galatasarayn.html. Söz konusu bonservis bedelleri Kamuya Aydınlatma Platformu’ndan derlenmiştir.

[33] Maliye Hesap Uzmanları Derneği, "Beyanname Düzenleme Kılavuzu", Mart 2014. S.135

 

Okan COŞGUN
YMM