VERGİYE MÜTEALLİK İŞLEMLERDE “KAPIYA YAPIŞTIRMAK SURETİYLE” TEBLİĞİN SAKATLIKLARI
Öz
Hukukumuzda tebligat, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre yapılır. Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesinde, Vergi Usul Kanunu’nda yer almayan bir tebliğ müessesine, “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle Tebliğ” usulüne yer verilmiştir. Tebliğ yapılacak kişi adreste bulunmaz veya tebligatı imzadan imtina ederse uygulanacak tebliğ usulüne ilişkin Vergi Usul Kanunu’nda sarih düzenlemeler mevcutken Tebligat Kanunu’nda yer alan “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ müessesesine başvurulamayacaktır. Öte yandan, “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ hükümleri makale içinde de paylaşıldığı üzere ayrıntılı şekil hükümlerine tabidir.
Anahtar Kelimeler: Kapıya Yapıştırmak Suretiyle Tebliğ, Tebligat Kanunu, İlanen Tebliğ, Zamanaşımı
1. GİRİŞ
Hukuki anlamda tebliğ, hukuki bir işlemden, ilgili kimsenin haber almasını sağlamak için, yetkili makamın kanuni şekilde ve yazı veya ilan ile yapacağı belgelendirme işlemidir. Vergi Usul Kanunu’nun 21’inci maddesinde; “Tebliğ, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna bildirilmesidir” hükmüne yer verilmiş ve mezkur Kanun’un 93’üncü maddesinde benzer tanım tekrarlanmıştır.
Hukukumuzda tebligat, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre yapılır. Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesinde, Vergi Usul Kanunu’nda yer almayan bir tebliğ müessesine, “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle Tebliğ” usulüne yer verilmiştir.
Her ne kadar, 2365 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanunu’nun 94’üncü maddesinde yapılan değişiklik sonucu, asıl muhatabın şahsının dışında, ikametgahında bulunanlara veya işyerindeki memur ve müstahdemlerine tebliğ yapılabileceğinin kabul edilmesi ile kapıya yapıştırma suretiyle tebliğ yapma ihtiyacı çok daha azalmış olsa da; bazı hallerde yine de Vergi Usul Kanunu’ndaki tebliğ esaslarının işlerliği kalmayabiliyor.
Mesela, muhatabın bilinen adreslerinde kendisi bulunmadığı gibi, yakınları veya memur yahut müstahdemleri de olmayabilir. Bilinen adresler terk edilmiş bulunabilir. Bu hallerde, Vergi Usul Kanunu’nda çözümün ilanen tebliğle sağlanacağı öngörülmüştür. Ancak, ilanen tebliğin hüküm ifade etmesi, ilandan itibaren bir aylık sürenin geçmesine bağlıdır. Dolayısıyla, zamanaşımın dolmasına bir aydan daha az süre kalmış olan hallerde ilanen tebliğ yoluna gidilememektedir.
Bu nedenle, tebliğ evrakının zamanaşımına uğramaması için yoklama memurunun başvurduğu yollardan biri Tebligat Kanunu’nda düzenlenen “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ usulüdür. Yine, özellikle yıl sonlarında veya tatil günleri öncesinde mükelleflerin erken tatile çıkması sebebiyle bilinen adreslerinde bulunamamaları durumunda kapıya yapıştırmak suretiyle tebliğ usulüne başvurulabilmektedir.
2. VERGİLENDİRME İŞLEMLERİNE MÜTEALLİK TEBLİĞLERDE, VERGİ USUL KANUNUNDA DÜZENLENMEYEN “KAPIYA YAPIŞTIRMAK SURETİYLE” TEBLİĞ USULÜNE BAŞVURULAMAZ
Tebliğ, idare hukuku bakımından, resmi bir yazının muhatabına ulaştırılması veya bilgi alanına bırakılması anlamına gelir. Bu minvalde tebliğ, tek başına sonuç doğurmayan ve nihai bir işlem niteliğinde bulunmayan hukuki bir işlemdir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 11.04.1997 tarih ve E. 1995/425 ve K. 1997/187 sayılı kararında; “Tebligat idari işlemlerin ilgililerine duyurulması amacıyla yapılan usuli bir işlem olduğundan, tebliğ işlemlerindeki noksanlıklar ancak idari işleme karşı yargı yoluna başvurulması halinde ve idari işlemi kusurlandırmak için ileri sürülebilir. Tebligat işlemlerinin, ilgililerine duyurulmasına aracılık ettikleri asıl idari işlemlerden ayrılarak tek başlarına idari davaya konu edilebilmeleri mümkün değildir. Zira hukuki sakatlıklar taşıyan tebligat işlemlerinin ilgililer açısından hukuki sonuçlar doğurabilmesi olanağı yoktur” hükümlerine yer verilmiştir.
Hukukumuzda tebligat, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’na göre yapılır. Ancak vergilendirme ile ilgili tebliğler Vergi Usul Kanunu’na tabidir. Öte yandan, Tebligat Kanunu’nun 51’inci maddesinde; “Mali tebliğler, kendi kanunlarında sarahat bulunmıyan hallerde, bu kanunun umumi hükümlerine tevfikan yapılır” hükmüne yer verilmek suretiyle, Vergi Usul Kanunu’nda açıklık bulunmayan hallerde Tebligat Kanunu’nun hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Yani, Vergi Usul Kanunu kapsamındaki işlemlere ilişkin tebligata anılan Kanun’daki hükümler uygulanır. Ancak Tebligat Kanunu’nun 51’inci maddesi gereği, Vergi Usul Kanunu’nda açıklık bulunmayan hallerde Tebligat Kanunu hükümleri uygulanabilecektir. Yoksa, Vergi Usul Kanunu hükümleri hiçe sayılarak doğrudan Tebligat Kanunu hükümleri uygulanarak tebligat yapılamaz. Başka bir deyişle, Tebligat Kanunu’ndaki hükmün mefhum-u muhalifinden, vergilendirmeye ilişkin tebliğ müessesesinde Vergi Usul Kanunu’nda açıklık bulunan hallerde Tebligat Kanunu hükümleri uygulanamaz.
Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesinde, Vergi Usul Kanunu’nda yer almayan bir tebliğ müessesine, “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle Tebliğ” usulüne yer verilmiştir. Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlığını taşıyan 21’inci maddesine göre; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır”
Anlaşılacağı üzere, Tebligat Kanunu hükümlerine göre, kapıya yapıştırmak suretiyle tebligat usulüne, “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse” başvurulabilecektir.
Oysa, Vergi Usul Kanunu’nun 94’üncü maddesinde hükmedildiği üzere, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebligat, ikametgah adresinde bulunanlardan veya işyerlerinde memur ya da müstahdemlerinden birine yapılacaktır. Aynı Kanun’un 102’nci maddesinde, tebliğ yapılacak kişi adreste bulunmaz veya tebligatı imzadan imtina ederse uygulanacak yönteme ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Anılan madde hükmüne göre; “… Muhatabın zarf üzerinde yazılı adresini değiştirmesinden dolayı bulunamamış olması halinde posta memuru durumu zarf üzerine yazar ve mektup posta idaresince derhal tebliği yaptıran daireye geri gönderilir.
Muhatabın geçici olarak başka bir yere gittiği, bilinen adresinde bulunanlar veya komşuları tarafından bildirildiği takdirde keyfiyet ve beyanda bulunanın kimliği tebliğ alındısına yazılarak altı beyanı yapana imzalatılır. İmzadan imtina ederse, tebliği yapan bu ciheti şerh ve imza eder ve tebliğ edilemiyen evrak çıkaran mercie iade olunur.
Bunun üzerine tebliği çıkaran merci tarafından tayin olunacak münasip bir süre sonra yeniden tebliğ çıkarılır. İkinci defa çıkarılan tebliğ evrakı da aynı sebeple tebliğ edilemiyerek iade olunursa tebliğ ilan yolu ile yapılır.”
Yani, tebliğ yapılacak kimse adreste bulunmaz veya tebligatı imzadan imtina ederse, tebliğ evrakı tebligatı yapan daireye iade olunmakta ve ikinci defa tebliğ evrakı çıkarılmaktadır. Yine, aynı sebeplerle tebligat yapılamazsa Vergi Usul Kanunu’nun 103 ila 106’ncı maddeleri arasında düzenlenen ilanen tebligat yapılmak gerekmektedir. Vergi Usul Kanunu’nda tebliğ yapılacak kimsenin adresinde bulunamaması veya imzadan imtina etmesi durumunda uygulanacak prosedür son derece sarih olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Vergi Usul Kanunu’nda sarih düzenlemeler bulunmaktayken; Tebligat Kanunu’nun 51’inci maddesinden hareketle Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebligat yapılamaz. Zira söz konusu madde hükmü, kendi Kanununda (vergilendirmeyle ilgili olarak Vergi Usul Kanunu’nda) açıklık bulunmayan tebliğ müessesine ilişkin olarak Tebligat Kanunu’nun hükümlerinin uygulanacağını düzenlemiştir.
Nitekim, Danıştay 9’uncu Dairesi’nin 13.05.2010 tarih ve E.2009/36 84 ve K. 2010/2507 sayılı kararında; “Dosyanın incelenmesinden dava konusu ihbarnamelerin davacının vergi dairesi müdürlüğüne bildirdiği adrese 16.12.2008 tarihinde tebliğ edilmek istenildiği, ancak işyerinde kimsenin bulunmaması nedeniyle iki yoklama memuru, tahsildar, polis memuru, komşu ve siteyi işleten kooperatifin işçisi ve muhtar nezdinde tutulan tutanakla aynı gün saat 11:00 ve saat 15:00 'de olmak üzere aynı adrese 2 kez gidildiği, işyerinin çok uzun süredir kapalı olduğu, bu adrese uzun zamandır ortakların gelmediği, ortaklara ulaşılamadığından tebliğ alındısının belirtilen adresteki işyerinin kapısına yapıştırılmak suretiyle tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
Ancak yukarıda yer alan mevzuat uyarınca ihtilaf konusu ihbarnamelerin muhatap olan davacının bilinen işyerinde bulunamaması üzerine tebliğ yapan memur tarafından tebliğ zarfının üzerine keyfiyetin şerh düşülerek davalı idareye iade olunması ve davalı idarece belirlenecek yeni bir tarihte 2. defa aynı tebliğ evrakının tebliğ edilmesinin denenmesi, tekrar aynı durum hasıl olursa, tebliğin ilan yoluyla yapılması gerekirken Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılan tebliğde isabet bulunmamıştır” açıklamalarına yer verilmiştir.
Yine, Danıştay 7’nci Dairesi’nin 04.05.2009 tarih ve E. 2008/1216 ve K. 2009/2312 sayılı kararında, “Süresi içinde ödenmeyen gümrük vergileriyle ilgili ödeme emirlerinin tebliğinin, 7201 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, 213 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılmasının yasal bir zorunluluk olduğu; muhatabın adreste bulunmaması halinde, tebliğin ikinci defa yenilenmesi gerektiği; ancak, Vergi Usul Kanununda hüküm bulunmayan hallerde Tebligat Kanunu hükümlerinin uygulanabileceği açıktır” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı şekilde, Danıştay 9’uncu Dairesi, 18.01.2011 tarih ve E.2010/1671 ve K.2011/67 sayılı kararında; “davacı şirket adına yapılan cezalı tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin mükellefin bilinen "...-İstanbul " adresine memur eliyle tebligata çıkartıldığı, 31.12.2007 tarihli tebliğ alındısı ile mahalle muhtarı ...'e teslim edildiği, anılan muhtar nezdinde düzenlenen aynı tarihli adres tespit tutanağında ise şirket yetkilisi ...'nun bilinen adreslerine yer verildiği, ancak bu adreslerde mükellefin veya yetkilisinin bulunmadığı veya ayrıldığı konusunda bilgiye yer verilmediği, yine 31.12.2007 tarih ve ... sayılı tutanak ile cezalı katma değer vergisi tarhiyatları ile kesilen özel usulsüzlük cezasının zaman aşımlı olduğu ve şirket yetkilisinin bilinen adreslerinde de tebliğ edilemediğinden bahisle mahalle muhtarına kapalı zarf içerisinde bırakıldığı, bu durumu içeren tutanaklardan bir tanesinin ise 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesi uyarınca şirketin bilinen " ...-İstanbul" adresinin kapısına yapıştırılmak suretiyle tebliğ edildiğinin görüldüğü, yapılan bu tebligatın 213 sayılı Yasada belirlenen tebligat hükümlerine uygun olmadığı, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde mükellefe tebliğ edilmeyen dava konusu cezalı tarhiyatın zamanaşımına uğradığı”na hükmeden ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
Anlaşılacağı üzere, müstakar haline gelen Danıştay kararlarında da, adresinde bulunmayan tebliğ yapılacak kimse için, önce ikinci bir tebliğ evrakı çıkarılması ve ardından yine tebliğ mümkün olmazsa ilanen tebliğ usulüne gidilmesi anlayışı kabul edilmiştir.[1] Nitekim, bu durum, Tebligat Kanunu’nun 51’inci maddesindeki düzenlemenin de benimsediği bir anlayıştır. Yoksa, Vergi Usul Kanunu’nun tebliğe ilişkin hükümlerinin hiçe sayıldığı, vergi idaresinin ve tebligat memurunun Kanun hükümlerinin ötesinde keyfi ve iradi uygulamalarıyla tebligat yaptığı bir hal kabul edilemez.
Öyle ki, zamanaşımı süresinin dolmasına çok az bir süre kalması da, Kanunların amir olarak düzenlediği hükümlere aykırı tebligat yapılmasına cevaz vermemektedir. Nitekim, Danıştay 4’üncü Dairesi’nin 02.12.1983 tarih ve E. 1982/3517, K. 1983/9321 sayılı kararında, zamanaşımının bitmesine çok az bir süre kalmasının tebliğ usulünden sapmayı gerektirmeyeceği belirtilmiştir.
Mevzuatın belirlediği usul ve şekle uyulmadan yapılan tebligat geçersiz olup, bunun sonucu olarak tebliğ konusu işlem kesinleşmeyecektir. Bu husus, daha önce belirtilen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararı dışında pek çok Danıştay Kararında benimsenmiştir. Nitekim, Danıştay 7’nci Dairesi’nin 03.05.1995 tarih ve E. 1993/914 ve K. 1995/1968 sayılı kararında, usulüne uygun tebliğ edilemeyen ihbarname kesinleşmediğinden ödeme emri düzenlenemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca, Danıştay 11’inci Dairesi’nin 07.06.1999 tarih ve E. 1999/325 ve K. 1999/2417 sayılı kararında, kanun hükümlerine aykırı olarak yapılan tebligat üzerine kesinleşmiş bir alacaktan söz edilemeyeceğine hükmedilmiştir. Yine Danıştay 3’üncü Dairesi’nin 21.09.1999 tarih ve E. 1998/1764, K. 1999/3017 sayılı kararında, hukuken geçerli sayılmayan bir tebligattan dolayı amme alacağının kesinleşmiş sayılmayacağı belirtilmiştir. Danıştay 4’üncü Dairesi’nin 15.02.2000 tarih ve E. 1999/5915, K. 2000/499 sayılı kararında, usulsüz tebliğ edilen ihbarname kesinleşmiş olmadığından ödeme emri düzenlenemeyeceğine hükmedilmiştir.
3. “KAPIYA YAPIŞTIRMAK SURETİYLE” TEBLİĞ AYRINTILI USUL VE ŞEKİL ŞARTLARINA TABİDİR
Bir önceki bölümde belirtildiği üzere, tebliğ yapılacak kişi adreste bulunmaz veya tebligatı imzadan imtina ederse uygulanacak tebliğ usulüne ilişkin Vergi Usul Kanunu’nda sarih düzenlemeler mevcutken Tebligat Kanunu’nda yer alan “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ müessesesine başvurulamaz. Ancak, bir an için, söz konusu tebliğ usulüne başvurulmasının kabul edilmesi durumunda dahi uygulanacak yöntemler aşağıda anlatılacağı üzere fazlaca detaylı ve ayrıntılıdır.
Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlığını taşıyan 21’inci maddesine göre; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır”
Anılan madde hükmünden anlaşılacağı üzere, kapıya yapıştırmak suretiyle (talik) tebliğ hükümleri aşağıdaki şartlar çerçevesinde hüküm ifade etmektedir:
Kendisine tebligat yapılacak veya yapılabilecek kimseler, gösterilen adreste bulunmayacak veya tebellüğden imtina edecektir.
Tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim edecektir.
Adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesi için de mümkün oldukça en yakın komşulardan birine, varsa yönetici veya kapıcıya da durum bildirilecektir.
Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen 11.09.1959 tarih ve 10303 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tebligat Tüzüğü’nün 28’inci maddesinin birinci fıkrasında; “Muhatap veya adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir” hükmü öngörülmüştür.
Böylece, anılan Tüzük hükmüyle; tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevi yüklenmiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır.
Nitekim, Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesi’nin 28.12.2011 tarih ve E.2011/12444 ve K.2011/31216 sayılı kararında ve Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesi’nin 26.12.2011 tarih ve E.2011/11729 ve K.2011/30666 sayılı kararında aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa ya da uzun süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi halinde ancak; maddede sayılanlardan, örneğin muhtara imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir. Tahkikatta muhatabın adresten kesin olarak ayrıldığının ya da öldüğünün tespiti halinde ise Tüzüğün 28. maddesinin 2., 3.,4. fıkraları gereğince işlem yapılacaktır.
Bu itibarla; Tüzüğün 28. maddesinde öngörülen şekilde ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle, şayet imzadan çekinmeleri halinde, bu husus da belirtilerek; muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebi ve tevziat saatlerinden sonra geleceği “tevsik edilmeden”, Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre yapılan tebligat işlemi geçersizdir. Zira bu belgelerine işlemi, devamı işlemleri belirlemesi yanında, muamelenin doğru olup olmadığına karar verilmesi yönünden yardımcı olacak ve tebliği isteyen makam ve hakimin denetimini sağlayacaktır.
21. maddeye göre yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, maddenin son cümlesinde açıkça belirtildiği üzere, iki numaralı fişin yani ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihtir. Tebliğ tarihinin bu şekilde belirlenmesi ve geçerli sayılabilmesi, tebliğ memurunun yukarıda açıklanan araştırmayı mutlaka yapmasına ve belgelemesine bağlıdır. (HGK. nun 25.01.2006 tarih ve 2005/2-772/17 sayılı kararı)
Somut olayda tebliğ işleminin, muhatabın tevziat saatlerinde bulunmadığı sebebiyle, mahalle muhtarı imzasına teslim edilip 2 nolu formülün kapısına yapıştırılarak, isim ve imzadan imtina eden komşusuna haber verildiği belirtilmek suretiyle yapıldığı görülmüştür. Tebliğ yapılan adreste sürekli bulunun kapıcı olduğu ve başka dairelerin de bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre tebliğ memurunun, muhatabın adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel kişilerden araştırarak, gerekli soruşturmanın yapıldığını tebliğ mazbatasında belirtmesi gerekir. Bu kişilerden gerekli soruşturmanın yapılıp yapılmadığı tebliğ evrakında belirtilmemiş ise tebliğ memurunun gerçekten muhattabın adresine gittiği fakat bulunmadığı belgelenmemiştir. Tebliğ memuru tarafından yazılı beyan, onun (mücerret) soyut sözünden ibaret kalmış olup yapılan tebligat geçerli değildir.
Görüldüğü gibi tebliğ memuru, muhatabın adreste geçici olarak bulunmama sebebini ve tevziat saatlerinden sonra geleceğini tespit etmeden ve beyanını aldığı komşusuna göre; muhtara tebliğ ve 2 nolu fişin kapıya yapıştırılması işlemlerini tamamlamıştır. Bu hali ile tebliğ işlemi, 7201 Sayılı Kanunun 21. maddesi ile Tebligat Tüzüğü'nün 28. maddesi hükümlerine uygun yapılmamış olmakla usulsüzdür.”
Bu anlatılanlara göre, Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesi hükmüne aykırı şekilde, muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim edilmeyen evrak tebliğ edilmiş sayılmayacaktır. Yine, söz konusu tebligatın en yakın komşulardan birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirildiğine dair herhangi bir tespit, kayıt veya bilgi söz konusu değilse tebliğin geçerli olduğundan bahsedilemeyecektir.
Ayrıca, Tebligat Tüzüğü’nün 28’inci maddesine aykırı olarak, muhatabın adreste bulunmama sebebi tahkik edilmeden, gerekli araştırma ve soruşturma yapılmadan ve buna dair sonuç tebliğ mazbatasında belirtilmeden evrakın tebliğ edildiğini söyleyebilmek mümkün değildir.
4. SONUÇ
Vergi Usul Kanunu kapsamındaki işlemlere ilişkin tebligata anılan Kanun’daki hükümler uygulanır. Ancak Tebligat Kanunu’nun 51’inci maddesi gereği, Vergi Usul Kanunu’nda açıklık bulunmayan hallerde Tebligat Kanunu hükümleri uygulanabilecektir.
Bu sebeple, tebliğ yapılacak kişi adreste bulunmaz veya tebligatı imzadan imtina ederse uygulanacak tebliğ usulüne ilişkin Vergi Usul Kanunu’nda sarih düzenlemeler mevcutken Tebligat Kanunu’nda yer alan “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ müessesesine başvurulamayacaktır.
Öte yandan, “Kapıya Yapıştırmak Suretiyle” tebliğ hükümleri makale içinde de paylaşıldığı üzere ayrıntılı şekil hükümlerine tabidir.
Okan COŞGUN
YMM